8 Kasım 2014 Cumartesi

İyi ki Keşke...

 Mürekkep hazır ısınmaya durmuşken yazmamak olmaz, yakalamışken karalamaya devam edelim. Yoksa gönlümüzün ateşi sönünce hazır olması epey zaman alıyor kalemimizin. Biz yazmaya koyuyalım, ateşi harlayalım. Kelimelerimiz yettikçe haykıralım sevdalarımızı, varsın duymasınlar. En azından biz görevimizi yerine getirmiş oluruz, keşke demeyiz.

 İyi ki ve keşke. Birbirine çok uzak, aynı zamanda çok yakın iki kelime.. "Nasıl oluyor?" dediğiniz duyar gibi oluyor... Olmuyorum lan olmuyorum, okuyan eden üç beş kişi zaten. Şurdan sonra çıkıp yemek tarifi versem niye diye sormaz onlarda, gider mutfağa yapmaya  çalışırlar... Ama" iyi ki" varlar, kendilerinden birşeyler buluyorlar ve beni mutlu ediyorlar... Ama çoğu "hüzün" ile biten bu yazılarda "keşke"  kendilerini bulmasalar,üzülmeseler...

Şimdi anladınız mı "iyi ki" ve "keşke" kelimelerinin birbirine hem ne kadar uzak, hem ne kadar yakın olduklarını...

  Yağmurlu bir sonbahar günü akşamüstü 5 gibi gülmüştün. Sen gülmüştün, ben ölmüştüm. Sonbahar bitmişti sanki. Cemre toprağa  düşmüştü, gönlümde tüm çiçekler o an açmıştı, tüm denizlerim ısınmaya başlamıştı,kanım fokur fokur kaynamaya başlamıştı. "Gülmek" 
 gülmek olalı, böyle bir zarafet görmemişti. Sadece gülüşüne bir roman yazılacak biriyle, yaşanacak sevda destanlara konu olabilirdi, ama bizim ki bir "Temel-Dursun" fıkrasından öteye gitmemişti...

 Bir gülüşü baharı getiren insanın; ihaneti, kara kışı getiriyordu. Ama öyle bir kış ki şubatta temmuz gibi. Soğuk yakar mı demeyin, kora kor,pare pare, alev alev...Devası yok. Gülüşünü betimlerken seçtiğim benzetmelerin binde birini ihaneti için yapamıyordum. Dil varmıyordu,kanıyordu... Kanıyorduk efendim, kanıyorduk. Önce "kanıyorduk", sonra "kanı'yorduk"... Kana kana, yana yana kanıyorduk.. 
Pişmanlıklar duyuyorduk... Ama ders çıkarmamız gerekiyordu, artık kanmamamız gerekiyordu gülüşe,yanmamamız gerekiyordu ihanete... Zaman fısıldıyordu bu sefer kulağımıza...

  " 'İyi ki','keşke' olarak kalmışsın, gelecekte ki pişmanlığım olmamışsın..." 

6 Kasım 2014 Perşembe

"AH!"

  Çok sevdiğim bir kardeşimle hasbi-hal ediyorken mevzu biraz derinlere indi. Konu konuyu açtı derken eskiler tozlu raflardan indirildi,  açıldı seçildi.

 -"Olm bir şey yapmadım ki. Umut vermedim, bir şey yapmadım ben. Neyin ahı bu anasını satayım? Ayrıca olmamasını isteyen yine o. Niye böyle oldu bu iş?"
Diye sitem etti.. Güldüm, haklıydı aslında. Az çok vakıftım konuya. Çok bir şey olmamıştı. Yani mevzuya bizim penceremizden bakınca hiç bir şey yaşanmamıştı. Ama gelin görün ki kendisini öyle bir suçlu psikolojisinde bulmuştu ki, içinde ki bu yara en ufak bir temasta anında kanıyor, kabuk bağlamıyordu. 
 Kabuk bağlamayan, sürekli kanayan bir yaranın tek çaresi yara bandıydı. Ama onu da ne kadar sıkı kapatırsanız kapatın, bir süre sonra kanayan yara söküp atıyordu,acıyordu... Yeniler hep eskilerin yara bandıydı, yarasına merhem değildi. Hatta eskinin daha çok acımasına sebep olan, yarayı sadece anlık rahatlatan çözümdü.Bir nevi morfindi,seni buna bağımlı kılıp olmayışıyla seni krizle sokuyordu. O yara bandı düşünce,  "yara" yeniden daha şiddetli kanayarak, canı acıtmaya devam ediyordu... 

"Gelen birinin ahıyla geliyor onu yaşıyor, giden ahını bırakıyordu. Kanayana ise sadece "ah" demek kalıyordu, "ah" etmek değil. "

  Birini sevmek için, veya birinin ahının tutması için aranızda yıllar boyunca sürmüş bir yaşanmışlık olmasına gerek yok. İsterseniz senelerce beraber olun, isterseniz aranızda yaşanan tüm mevzu üç gün sürmüş olsun. Birinin kalbini kırmakta, kalbini almakta çok ani olaylar. Eğer sadece bir tebessümüne tutulduysanız birinin, veya kırıldıysa kalbiniz paramparça bir sözüne;  ahınız tutar, "ah!" deyişlerini duyarsınız..

7 Ekim 2014 Salı

TEVAFUK

"Onlar hiç dirilmeyecek gibi batılın peşinden koşarken; bizler, hakkın yolunda sevdalanıyoruz. Bizim sevdalarımız kahve fallarında değil,tevafukta gizlidir."

29 Eylül 2014 Pazartesi

    Sırf mutlu son ile bitelim diye;evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber, develer tellal iken sevdim seni. Ama ne berber pireler, ne tellal develer mutlu sonla bitmemize yetmedi. Zaten pireler berber , develer tellal olsa da biz biz olamazdık. O yüzden ne pireyi berber , ne deveyi tellal yapalım. Annemizin beşiğin de tıngır mıngır sallamayalım. Pire için yorgan, bizim için kibrit bile yakılmaz.

27 Eylül 2014 Cumartesi

"Bizim mezhebimizde aşkın karşılığı fedâkârlıktır. Ve yüreğimize girenin âkıbeti; âhirdir,ebedîdir."




26 Eylül 2014 Cuma

"Bizim aşkımız mirim, el emeği göz nuru bir nakış 
gibidir. Zira her gönül onun zarafetindeki asilliği taşıyamaz."